İzmir, iklim değişikliği etkilerine karşı ülkemizin en hassas bölgeleri arasında yer almaktadır. Su kıtlığı açısından önemli sinyaller veren bölgemizde, iklim değişikliğinin arazi yapısı, erozyon ve kirlilik üzerine etkilerinin azaltılması önem taşımaktadır. Ülkemizin önemli tarım, hizmetler ve sanayi merkezlerinden olan ilimizin sınırlı doğal kaynaklarının ve hassas ekosistemlerinin yoğun tarımsal üretim ve kirletici sanayiye karşı korunmasına ve aynı zamanda ekonominin de çevre teknolojileri üzerine geliştirilmesine dayanan yeşil büyüme, İzmir’in düşük karbon ekonomisine geçişini sağlayacak yeni ve rekabetçi bir büyüme modeli olarak kabul edilmektedir.

İzmir’in su potansiyeli açısından sınırlı bir bölge olması, korunması gereken deniz ve kıyı alanlarının ve tarım alanlarının bolluğu, çok sektörlü ve hızla büyüyen sanayi üretimi göz önüne alındığında İzmir, bölgesel yeşil dönüşüm girişimlerinin başlatılması açısından stratejik konuma sahip en uygun bölge olarak değerlendirilmektedir.

Su rezervlerinin aşırı kullanımı ve kirlenmesine bağlı olarak yaşanan su kıtlığının, özellikle Küçük Menderes Havzası gibi tarımsal üretim ve tarıma dayalı sanayi potansiyeli yüksek olan bölgelerde üretimi kesintiye uğratmaması için kaynak verimliliğinin sağlanması kritik önem taşımaktadır. Yeşil büyümeye geçiş ile birlikte su kaynaklarının kontrollü ve verimli kullanımı sağlanacak, suyun ekonomik değeri ortaya konacak ve büyümenin devamlılığı için su kaynaklarına ilişkin riskler azaltılacaktır.

İzmir’in yenilenebilir enerjide gerek birincil kaynaklar açısından potansiyelinin yüksek olması ve güçlü üretim altyapısı, gerekse yenilenebilir enerji ekipman üretim endüstrisindeki artan yatırımlar ve büyüme ele alındığında enerji odağında yeşil dönüşüm için pek çok fırsat yakalanabilecektir. Yeşil büyümeye geçiş ile birlikte atığın döngüsel ekonomi yaklaşımı ile yeniden ekonomiye kazandırılması doğal kaynakların korunmasının yanı sıra ithal hammaddeye bağımlı sektörlerde girdi maliyetlerinin azaltılmasını sağlayacaktır.